* Muhip: “ Sen Arvas’a kendiliğinden mi gittiğini sanıyorsun? Seni çekiyorlar oradan… Sen de tıpış tıpış gidiyorsun!”
Dostumun uçaktaki bu sözü ta ciğerime işlemiş ve ensemden aşağıya doğru bel kemiğim üzerinde kayan bir buz parçası gibi beni ürpertilere boğmuştu.
Evet, boynumda göze görünmez bir kement vardı, bu kemendin ucu, Van’ın Arvas köyünde, mürşidimin mürşidi Seyyid Fehim Hazretlerinin nur yatağı başında, yine görünmez çıkrığa bağlıydı. Çıkrık dönüyor, kemendin ipini sarıyor ve bizi, ister gökte, ister yerde, kendisine doğru çekiyordu.
Böyle miydi?
Böyleydi!
Ve bu, saadetlerin en üstünüydü.
*Kaasım Arvas, dedesine ait bir menkıbe anlatıyor:
-Seyyid Fehim Hazretlerine, üstadları Seyyid Taha ile aralarında köprü vasıtalığı eden Seyyid Muhammed Salih’i nasıl buldukları hakkında sual sorulmuş… Şu cevabı vermişler: “Muhammed Salih Hazretleri kâmildi, mütekâmildi; fakat bir kusuru vardı, inkâr edicileri, kötüleyicileri yoktu.”
Bayıldım ve hemen not ettim.
Bir de Seyyid Taha Hazretlerinin üç öğütlü duası:
-“Allah sizi şöhret belasından, şeytan iğvasından ve düşman şerrinden korusun!”
(Hac’dan çizgiler, renkler ve sesler/Necip Fazıl)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder